Mustafa Kemal Atatürk, Cevat Abbas Gürer, Kazım Özalp, Kılıç Alı, Rusuhi Ersavaş

Atatürk Anadolu’ya Bandırma Vapuru ile gitmemiş!..

Atatürk’ü Anadolu’ya götüren gemi:
“Kırık dökük bir vapur eskisi”
İNEBOLU VAPURU..

Bilginin kaynağı; Atatürk’ün bizzat kendisi. Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer ve Yunus Nadi’nin Cumhuriyet’te yayımlanan başmakalesi…

Bkz: Cumhuriyet gazetesi, “Gazi İstanbul’da, 2 Temmuz 1927, s. 2.

Yunus Nadi’nin Cumhuriyet’te Yayımlanan Başmakalesi:

“Gazi bilhassa son on, on beş senelik hayatının pek çok safhalarında yar ve yaveri olan muhterem Bolu Mebusu Cevat Abbas Bey, dün Reisicumhur’u İstanbul’a isal eden Ertuğrul Yatı etrafında, hakikaten akıllara veleh (şaşkınlık) verecek dereceleri bulan tezahürat içinde ikide bir bize hep:

– Şu ulvi ve muhteşem levhaların yanı başında, bir de İnebolu Vapuru ile Anadolu’ya gidişimizi koymalı, bu işin manası o zaman daha iyi, en iyi anlaşılır…

Diyordu. Sekiz sene evvel Cevat Abbas, Mustafa Kemal Paşa ile ve işte o İnebolu Vapuru ile Anadolu’ya geçmişti. Kırık dökük bir vapur eskisi olan İnebolu’nun o zamanki büyük seyyahı, bütün fikir ve hayaleti önünde tahakkuk ettirilecek muazzam eyyid .. vakfederek yürüyüp gitmekte olduğu için bindiği vapurun bin bir noksanına belki dikkat bile etmemiş idi. Fakat bugün Cevat Abbas o zamanki seyahati, O’nun vasıtasının besatetini (basitliğini) adeta canlandırıyor, ve o cılız şeyni (noksan, kusur) dünkü ihtişam ve heyecan ile karşılaştırarak:

– Canım şu dünkü İnebolu’yu da bir köşeye koymalı idi. Ta ki bugünkü işin manası gözlerde olanca büyüklüğü ile tecelli edebilsin. Diyordu.

Hatta bir aralık kendisince pek yerinde sabit bir fikir olan bu düşüncesini Gazi Hazretleri’ne kadar isma etti (sesini duyurdu):

– Paşam, dedi, arkadaşlara sekiz sene evvel İnebolu vapuru ile vaki Anadolu gidişinden bahsediyordum. Ve o gemideki iş iyi anlaşılmak için keşke o acı tatlı hatırayı da bir köşede ihya etmek mümkün olsa idi diyorum.

Paşa memnun ve mübtehic (sevinçli):

– Doğru, dedi, doğru.. Bu işi anlaşılmak için hakikatten o iş bilinmelidir!.. O halde Cevat’ın hakkı vardır, o hatıralar ihyaya değer.

Cevat Bey vapurun tamir için havuzda olduğunu da bildirmiş. Bu malumatını da söyledi.

Paşa:

– İsabet, dedi, hiç olmazsa herhangi bir şekil ve surette zaiaya uğramamış. Onun velev ki harap bir şekilde mevcut olması dahi iyi bir şeydir.

Cevat Abbas Bey’in yerden göğe kadar hakkı vardır. Hakikatten o gidiş ne idi ki, bu gelişin azamet ve ihtişamı ona bağlanıyor? O gidiş, o zaman inkıraz ve izmihlal uçurumunun ta kenarına kadar götürülmüş olan memleketi bu müthiş vartadan kurtarmak azim ve iradesiyle vaki olmuş bir gidişti.”

(Kaynak: Bkz: Cumhuriyet gazetesi, “Gazi İstanbul’da, 2 Temmuz 1927, s. 2.)

Bandırma mı? İnebolu mu?

2009 yılında “Atatürk ve Kocaeli” adlı bir kitap yayımladım. Kitabı hazırlarken Cumhuriyet gazetesindeki Yunus Nadi’nin başmakalesine rastladım. Arap harfli Türkçe metni yeni harflere çevirdim. Metni yukarıdadır.

Ders kitaplarında Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıktığını herkes gibi ben de öğrendim ve ezberledim. Oysa Yunus Nadi’nin makalesinde Atatürk’ün Anadolu’ya gidişini çok farklı anlatılıyor. Acaba bir dizgi yanlışı mı var diye epey araştırdım. Gazetenin sonraki sayılarında bir not ve tekzip bulamadım. Kayıtlara baktım. Bandırma Vapuru 1925 yılında sökülmüş. Yunus Nadi’nin makalesindeki bilgiler Bandırma Vapuru’nun söküldüğü tarihten iki yıl sonra; 2 Temmuz 1927’de yayımlanmış. Cevat Abbas Gürer İnebolu Vapuru’nu kızakta bulmuş müze yapmak istiyor. Bandırma Vapuru’nun sökülmesinden tam iki yıl sonra. Demek ki bu basit bir dizgi yanlışı meselesi değil; anladım ki daha önemli bir yanlış var ortada.

Araştırmaya devam ettim. Bandırma Vapuru hakkında literatürdeki bilgilere baktım. Onlarda çok yanlış çıktı. Deniz tarihçilerimiz de fena çuvallamış. Meğerse bir değil iki ayrı Bandırma Vapuru varmış. Biri 1879’da İngiltere’de inşa edilen Fıre Queen. Diğeri 1878’da yine İngiltere’de inşa edilen Trocadero.

Fıre Queen, 1907 yılında Bandırma adını almış. 1915 yılında Çanakkale’ye asker ve mühimmat sevki sırasında İngiliz denizaltısı E.11 tarafından torpillenmiş. Batan gemide 250 kişi can vermiş.

Trocadero ise 1892 yılında Bandırma adını almış, 1925 yılında sökülmüş. Her iki geminin teknik özellikleri yazımın ekinde mevcuttur. The Clyde Ships adlı internet sitesi elimde bulunan matbu dokümanlar ile; birebir aynı bilgileri içeriyor. Bandırma ve İnebolu vapurları ile ilgili bilgilerin kaynağı The Clyde Built Ships adlı internet sitesidir: Bkz:

http://www.clydeships.co.uk/view.php?ref=18059

Gerçekte iki ayrı Bandırma Vapuru var. Bu iki vapuru bizim tarihçilerimiz birbirine bağlamış, batırıp çıkarmış sonra  da yüzdürüp tek vapur haline getirmiş.

Ne yazık ki; Çanakkale Savaşı’nda 250 şehidimizle birlikte sulara gömülen Bandırma Vapuru; yüz yıldır battığı yerdedir ve şehitlerimizin ruhları sızlar durur. Zavallı Bandırma Vapuru şehitleri; bir meraklısı çıksın da battığı yeri bulsun diye yüz yıldır bekliyor. Belki de bunun gibi daha nice şehitlerimizin ruhunu sızlatıyoruz diye; sırf bunun için milletçe iki yakamız bir araya gelmiyor.

İnebolu Vapuru Kurtuluş Savaşı sırasında aktif rol aldı. Yunan mezalimine uğrayan sivil Türk halkını sığınmacı olarak İstanbul’a taşıyıp durdu. Marmara sahillerinde bekleşen savaşta zarar görmüş bu zavallı yetim ve öksüzler, yaşlı ve çaresiz insanlar İstanbul’da kenar mahallelerde, sur diplerinde, terk edilmiş bina ve kışlalarda yıllarca kötü koşullarda barındılar. Bir tas çorba ve kuru ekmeğe talim ettiler.

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Elli yıl önce Cumhuriyet” diye bir sütun var. Bu sütün günlük yayımlanır; 50 yıl önce meydana gelen olaylardan seçmeler yer alır. Yunus Nadi’nin 2 Temmuz 1927’de yazdığı yukarıdaki makalesi tam 50 yıl sonra; 2 Temmuz 1977’de bu sütuna aktarılmış. Ancak kısaltılıp tahrif edilmek suretiyle. Makaleyi aktaran kişi okuduğuna bir anlam verememiş. Yada yazının muhteviyatı kavrayamamış olsa gerek, şu cümleyi not olarak ilave etmiş: “Tarihte Atatürk’ün Anadolu’ya geçtiği geminin adı “Bandırma” olarak geçmesine rağmen 2 Temmuz 1927 günkü gazetelerde “İnebolu” olarak geçmektedir”

Bkz: Cumhuriyet gazetesi, “Elli yıl önce Cumhuriyet” 2 Temmuz 1977, s. 6.

Atatürk’ün İnebolu Vapuru ile Anadolu’ya geçtiği; Niyazi Ahmet Banoğlu’nun “Atatürk’ün İstanbul’daki hayatı” adlı eserinde mevcuttur. Niyazi Ahmet Bey’in kitabındaki bilginin kaynağı Yunus Nadi’nin söz konusu makalesidir. Niyazi Ahmet Bey kısmen kısaltılmak suretiyle kitabında bu metne yer vermiş. Bkz: Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul’daki hayatı, Cilt: 1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973, s. 175-176.

Atatürk’ün yakında bulunmuş değerli isimlerden Şevket Süreyya Aydemir; “Tek adam: Mustafa Kemal’in Hayatı,” adlı eserinin 2. cildinin 19. sayfasında: Samsun’a varan 9. Ordu Heyeti’nin İnebolu Vapuru ile geldiğini belirtmektedir. (Ancak bu kırık dökük vapurun Karadeniz dalgalarına dayanabilmesi mümkün değil)

Bkz: Şevket Süreyya Aydemir, Tek adam: Mustafa Kemal’in Hayatı, Cilt: 2, Remzi Kitabevi, 1975, İstanbul, s. 19.

Denizcilik İşletmeleri’nin Çürüyen Arşivi

Yaklaşık on beş yıl önce Karaköy’de vapurdan inerken dikkatimi çekti. Batan Karaköy iskelesinin hemen karşısında üç buçuk katlı tarihi bir yapı vardı. Bir baktım kişiler binadan çıkardıkları evrakları döke saça bir kamyona dolduruyor. Biraz yaklaşıp öylece seyrettim. Deniz vasıtalarının ölçülerini gösteren Osmanlıca ve yeni yazı, Fransızca resmi belgeler, Mesaha Şahadetnameleri, Manifestolar, yükleme, yolcu ve liman hareketlerinin yazılı olduğu, çok sayıda dosyalar halinde eski belgeler vardı. Üzerlerinde vapur isimleri yazılı eski dosyalar vardı. Çok eski tarihli oldukları sararmış ve yıpranmış, tozlu kağıtlardan belliydi.

Kamyonun şoförüne sordum? Çöpe mi gidecek bu evraklar diye. Neyse ki boşuna telaşlanmışım. Denizcilik İşletmeleri’nin Fındıklı’da bir başka binasına gidecekmiş. Yani bir bodrumdan çıkıp; bir başka bodrumda çürümeye devam edecekler. Çok üzüldüm. Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin deniz tarihinin belleği. Tıkıldığı bodrumlarda çürüyor ve belki de; şu satırları yazdığım saatte, çok değerli belgeleri fareler kemirmeye devam ediyor.

O Belgeler Askeri Tarihimizle de İlgili…

Söz konusu belgelerin büyük bir kısmı; 1912 – 1922 arası, ülkemizin dahil olduğu, Balkan Savaşı ile başlayan ve Milli Mücadele’nin kazanılmasıyla biten. On yıllık savaş dönemine aitti.

Savaş sırasında çoğu deniz vasıtası; askeri hizmet için seferber edildi. Bazı vapurlarımıza düşman el koydu. Dolayısıyla orada gördüğüm belgeler sadece denizcilik tarihini değil, askeri tarihimizi de çok yakından ilgilendirmektedir.

Denizcilik İşletmeleri’nde bodrum katlarında, çürüyen; günbegün fersudeleşen, arşiv belgelerine sahip çıkmak gerekir. Bu arşivde ATASE’de muhafaza edilmesi gerekli; çok sayıda belge olduğunu düşünüyorum. Eminim ki Bandırma Vapuru’nun da, İnebolu Vapuru’nun da savaşta başından maceralar geçmiş; Ümit Vapuru, Gazi Alemdar Römorkörü vb. gibi nice deniz vasıtalarımızın kayıtları burada çürüyor. Söz konusu arşivin derlenmesi ve bir an önce araştırmacıya açılması gereklidir.

İngiliz işgal Subayı Bennett’in Anıları; Nezih Uzel’in Röportajı’na Uymuyor

İşgal altındaki İstanbul’da görevli İngiliz subayı John Godolphin Bennett’in “Tanık Bir Arayışın Hikayesi” adlı anılarının Türkçe’si; 2006 tarihinde İstanbul’da yayımlandı. (John Godolphin Bennett, Tanık Bir Arayışın Hikayesi, Yapı Kredi Yayınları, 2006) Beş yüz küsur sayfalık bu eserde Atatürk adı sadece bir yerde geçiyor. Nezih Uzel’in “Atatürk’e Nasıl Vize Verdim” adlı uydurmalarla dolu kitapta sözü edilen diyaloglar, Atatürk’ün bindiği Bandırma gemisini durdurması vb. gibi ayrıntılar Bennett’in anılarında mevcut değil.

Nezih Uzel’in bu konuda yazdıklarından her zaman şüphe ettim. Rahmetliyi bir iki yerde fena sıkıştırdım, Bennett hakkında yazdığı asılsız ve ispatsız sözlerin dayanaklarını sordum. Her defasında bir başka bahane bulup konuyu değiştirdi, kaçamak cevaplar verdi.

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Bennett’in anıları bir anda ortadan kayboldu ve bir daha basılmadı. Sanki toplatıldı gibi geldi bana. Bu işte de bir tuhaflık var.

Atatürk Anadolu’ya Geçme Kararını Nasıl Aldı?

Kurtuluş Savaşı’nın ilk tarihçesi Celal Nuri Bey’in “İnkılabımızın Tarihi, Yayımlanmamış bir tarihin sayfaları“ başlığı ile İleri gazetesinde yayımlandı. 2013 tarihinde yayımlanan Charles Harington, adlı eserimde bu önemli tarihçeye yer verdim. Böylece uzun yıllar sonra ilk kez bu değerli bilgiler yayımlanmış oldu. (Atilla Oral, Charles Harington, Demkar Yayınevi, 2013, İstanbul, s. 93)

Celal Nuri Bey Atatürk’ün önde gelen sırdaşları arasındadır. Celal Nuri Bey; Anadolu’ya geçme kararını nasıl aldıklarını şöyle anlatıyor:

“Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesi; ne o zamanki hükümetin bir desteği; ne de bir rastlantı eseridir. Zamanın Maarif Nazırı Ali Kemal buna en şiddetli sözlerle karşı geldi. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, milli vaziyeti çok kötü gördükleri ve İzmir’in işgal edileceği konusunda yabancı kaynaklardan aldıkları kesin bilgi üzerine, Paşa’nın bizzat Anadolu’ya geçmesine, milli bir hareketin liderliğinde bulunmasına karar verdiler. Birincisi Paşa’nın firar yoluyla Anadolu’ya geçmesi; ikincisi, resmi bir görev ile yükümlü olarak Anadolu’da bir yere tayini. Birinci şık uzun görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Çünkü halk üzerinde daha etkili olmak için, resmi sıfatın bulunması daha uygundu. Bu amaca ulaşmada Bolu Mebusu ve Paşa’nın eski yaveri Cevat Abbas Bey’in emeği geçmiştir. Kendisinin Ferid Paşa kabinesinde, Nafıa Nazırı olan Avni Paşa ile akrabalığı vardı. Cevat, bundan yararlanarak Avni Paşa’yı ve o da kayınpederi Harbiye Nazırı Şakir Paşa’yı ve dolayısıyla Damat Ferit’i bu fikre inandırdılar. Gerekçe olarak da, Mustafa Kemal Paşa’nın o günün muhalifleri olan eski liderlerle arasının iyi olmadığı ileri sürüldü. Damat buna kapıldı. Düzcesi iğfal edildi.” (Celâl Nuri Bey (İleri) “İnkılabımızın Tarihçesi” İleri gazetesi, 25 Aralık 1922, s. 1)

Padişah Vahdettin’in Mustafa Kemal’i Harbiye Nazırlığı’na getirebileceği herkesçe tahmin ediliyordu. Çünkü Mustafa Kemal Vahdettin’in eski yaveri, aynı zamanda çok yetenekli ve zeki bir subaydı. Üstelik Enver Paşa ile arası iyi değildi. Ahmet Avni Paşa (1878- 1934) Nafıa Nazırı’da bu gerçeği biliyor ve bu yüzden Mustafa Kemal’i kıskanıyor ve kendine rakip görüyordu. Bir gün Cevat Abbas Bey’den önemli bir bilgi aldı. Mustafa Kemal Saray’dan bir talebi vardı. İstanbul’dan uzak bir yerde görev istiyordu. Avni Paşa bu habere çok sevindi. Hemen kayın pederi Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya koştu. Bildiği bütün kurnazlıkları yaptı ve Şakir Paşa’yı ikna etti. Avni Paşa böylelikle Mustafa Kemal’den de kurtulmuş oldu. Oysa kıt zekalı Avni Paşa; Mustafa Kemal’e kötülük yaptığını zannederken, ona ve Türk milletine ne kadar büyük bir iyilik yaptığını hiç anlayamamıştı. Üstelik menfaat amacıyla kurnazca yaptığı işle, farkında olmadan Türk devriminin ve Türk milletinin yolunu açtı. Memlekete çok büyük hizmeti dokundu. Kurtuluş Savaşı’nın böyle gizli kalmış adsız kahramanları da az değildir.

Bandırma Vapuru Fotoğrafı

30 küsur yıldır fotoğraf toplarım ne kendi arşivimde; ne de başkasında; 9. Ordu Heyeti’nden birini Bandırma Vapuru’nda; Samsun yolunda veya Samsun iskelesinde çekilmiş bir fotoğrafına rastlamadım. Bu konudaki görsel malzeme eksikliğinin sorumluluğu; başta Türk Tarih Kurumu olmak üzere konuyla ilgili araştırmacı, yazar ve akademisyenlere aittir.

Bandırma Vapuru ile Samsun’a giden heyette yer alan şahısların hatıratlarını çok iyi inceledim. Samsun yolcularından birkaçının anılarının bizzat derlenmesinde ve yayımlanmasında da emek verdim. İlginçtir; vapurda yer alan şahıslar birbirleriyle ilgili en ufak bir hatırayı kaydetmemişler. Oysa böylesine büyük bir gaye için yapılan, uzun yolculukta birlikte olan şahısların diyalogları olması gerekirdi.

Tarih araştırmacıları eline geçen bilgi ve belgenin müsaade ettiği oranda düşüncelerini ifade etmelidir. Atatürk tarihçilere şöyle sesleniyor:

“Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça; ve bulduğumuza inandıkça ifadeye cesaret gösteren adamlar olmalıyız!”

Atatürk’ün yukarıdaki sözünü ilke olarak kabul ettim ve bu ilkeye doğrultusunda çalıştım. Sağlam belge ve bilgiler buldukça ve sadece bulduklarıma dayanarak düşüncelerimi ifade ettim.


Bir yorum

  • Kudret Sabancı

    Tek Adam’ın İkinci cildinde ilgili sayfada şu ibareler var;
    “Bandırma Vapuru ile Samsun’a varan Dokuzuncu Ordu Heyetinde şu zatlar vardı:”

    Tek Adam, Birinci Cilt 371. sayfadaysa şu ibareler var;
    “Karadeniz yolculuğu tatsız, hatta endişeli geçer. Bandırma isminde hantal, döküntü bir vapur, Mustafa Kemal’le karargâh heyetini yola çıkarır. Vapurun son sürati 7 mildir! Makinalar lâçkadır. Deniz ise çok fırtınalıdır.”

Kudret Sabancı için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir