• İstanbul 1918

    İstanbul’da “İnfluenza” (Grip) 1918-1919

    Gazeteci, yazar Sermet Muhtar Alus anlatıyor: “O zamanlar, her sene kara kışta bir veya iki kere başı vurup lâakal on beş gün yatak döşek serilmek şarttı. Adı İnfluenza’ya tutulmak. Paçavra hastalığı da derledi ki sebebi, vücudu paçavraya çevirişi. (O vakit grip kelimesi ortada yok.) Elâ gözlümün çıka gelişi en ziyade kânunlarda; 40 gün süren Erbain ve 50 gün süren Hamsin içinde. Erbainin Zemherir fırtınasıyla (İştidadülberd)ine, Hamsinin cemreler düşmeden evvelki (İzdivacı tayur) ve (Garsı eşçar) günlerine sanki balmumu yapıştırmış. Yavaştan yavaşa lâfı başlardı: – Kör olası gene sökün etmiş!– Bitişikler kapı kapamaca yatıyorlarmış!…– Karşıkilerde de var galiba. Doktor İpokratı girerken gördüm! Buyurmadığı, mihman olmadığı ev, konak nerede?.. Mutlaka da en önce…

  • 23 Nisan 1927; İlk “Çocuk Bayramı” nasıl kutlandı?

    24 Nisan 1927 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanan “İlk Çocuk Bayramı’nın kutlanışını duyuran haber: “Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu günün yıl dönümüne ve aynı zamanda Çocuk Bayramı’na tesadüftü. Memleketimizde ilk defa yapılan ve çok büyük bir alâka uyandırdığı dünkü tezahüratla görülen “Çocuk Bayramı” için Himaye-i Etfâl Cemiyeti malum olduğu üzere bir program tanzim etmişti. Daha sabahtan kız ve erkek mektep talebeleri temiz elbiseleriyle bayrama iştirak etmek için birer ikişer mekteplerine gidiyorlardı. Her tarafta bir bayram kokusu, bir bayram sevinç ve süruru vardı. Program mucibince erkek lisesi ile numune arasındaki yerde çocuklar ve mektepliler içtima ediyorlardı. Bunlara tahsis edilen otomobiller bayraklarla süslenmişti. Bir bando mızıka milli marşlar çalıyordu. Saat on…

  • Saruhan Mebusu Mehmet Yaşar Bey; Gazi’nin Numune Çiftliği’ni anlatıyor

    25 Mart 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanan Arap harfli Türkçe haber: “Gazi Reisicumhurumuz Ankara Civarındaki Çiftliğinde – Çiftliğin Ziraat-ı Umumiye Şubesi” “13 Fordson traktörü, 5 Hanomag ve Stok motorlu pulluğu, 10 tohum eken makine, 10 Harvester ve 8 Kültivatörle şimdiye kadar 10.000 dönüm ziraat yapılmıştır. Yeni ziraatın bir örneği olan çiftlik, ziraatın genel dallarını içine alan; uygulamalı bir ziraat okuludur. Çiftlikte mevcut çok çeşitli ve birçok ziraat makinelerini işletenlerin ve ziraatın diğer şubelerinde çalışanların bir kısmı başlangıçta çiftliğe acemi olarak gelenlerdir. Bunlar zamanla çiftlikte ve makinelerde çalışmaları sayesinde deneyimlerini artıracaklar ve ileride diğer çiftlik sahiplerine de hizmetlere koşacaklardır. Çiftlik bugünkü vaziyetle bir çiftlik makinist okulu vazifesini de görüyor. Alınacak…

  • Gazi’nin maaşından Kurtdereli Pehlivan’a 1000 Lira…

    17 Kasım 1931 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinin birinci sayfasında, manşet altında çıkan; “Gazi’den Kurtdereli’ye” başlıklı haber: “Gazi’den Kurtdereli’ye Büyük Reis Milli Şeref Borcunu Anlamış ve Ödemiş Olanları Her zaman Takdir Eder. Sırtı yere gelmemiş Türk pehlivanlarından Kurtdereli, Türkiye güreş şampiyonluğu hakemi olarak Ankara’ya gelmişti. Yaşı 65’i bulan pehlivan, hatıralarını anlatırken, güreşlerinde daima arkasında Türk milletini hissetmekte olduğunu ve onun şerefini düşünerek dövüştüğünü söylemişti. Kurtdereli’nin bu sözlerini işiten Reisicumhur Hz. pek mütehassis olmuş ve Kurtdereli pehlivana şu mektubu göndermiştir. “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a… “Seni, cihanda ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: ‘Ben, her güreşte, arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürdüm…’…

  • Uçak Mühendisi Salâhattin Reşit Alan’ın yaşamı ve şehit oluşu…

    İbrahim Alâettin Gövsa; Uçak Mühendisi Salâhattin Reşit’in yaşamını ve şehit oluşunu: “Acılar: nazım, nesir” adlı eserinde şu cümlelerle anlatıyor: SALÂH İÇİN “Varlıklarıyla hayatı temsil eden bazı nâdir şahsiyetler vardır. Onların hususiyetleri, içinde bulundukları muhitte herkese sevgi, sıcaklık, neşe ve itimat vermeleri, yani yaşamak zevkini telkin etmeleridir. Bu sıfat herhalde yalnız simalarındaki tenasüpten, bünyelerindeki metanet ve kudretten değil, bilhassa ruhlarındaki kuvvetli, iyi ve güzel mahiyetten ileri gelir. Onların kaybolmasıyla hayatımızda büyük bir boşluk hissederiz. Bazı ölümlerin etraflarında bir velvele, memlekette geniş bir teessür uyandırması, sarî ve umumî bir mâtem haline gelmesi mutlaka bundan olacak. Temmuz’un on üçüncü Çarşamba günü İnönü’ndeki tayyare kazasında kaybettiğimiz mühendis Salâhattin Alan da işte böyle benzeri pek…

  • İlk uçağımız nasıl yapıldı? Türk Hava Kurumu’nun ilk Türk uçağı…

    Türk Tayyareciliğinde Bir Dönüm Noktası: Türk Hava Kurumu’nun İlk Türk Tayyaresi Uçtu. “Türk Hava Kurumu’nun Nuri Demirağ ve Mühendis Salâh Alan firmasına sipariş ettiği Türk tipi mektep tayyarelerinin birincisi dün sabah başarıyla tecrübe uçuşunu yaptı. Türk havacılığını haricin yardımına muhtaç kalmaktan kurtarmak için atılan bu ilk adım, Türk Hava Kurumu’nun şüphe yok ki, Türk havacılığına yaptığı en büyük hizmettir. Bu suretle Türk havalarında Türk mühendislerinin kafasından ve Türk işçisinin bileğinden çıkan tayyarelerin uçması tatlı bir rüya olmaktan çıkmış, bir hakikat olmuştur. Türk Hava Kurumu’nun kıymetli başkanı Fuat Bulca, her Türk’ün hasretle beklediği Türk havacılığının istiklâlini bu suretle cesur ve dirayetli bir kararla temin etmiş bulunmaktadır. Yabancı tip tayyarelere hepimiz hasretle…

  • İlk Türk Savaş Uçağı

    Vecihi Hürkuş tarafından yapılan “İlk Türk Savaş Uçağı”…

    “Vecihi Bey bir tayyare imaline muvaffak oldu.” “Genç ve kıymetli harp tayyarecimiz bizzat düşündüğü ve planladığı yaptığı ilk tayyareyi İzmir’de imaline muvaffak oldu. Tayyarenin ilk tecrübelerinde büyük muvaffakiyetler elde edilmiştir.” “Vecihi Bey’in İzmir’de imaline muvaffak olduğu ilk harp tayyaresi.” Başlıklıklarıyla 17 Şubat 1925 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış Arap harfli Türkçe haber: “Tayyareciliğimizin büyük terakkilere mazhariyetini takdirlerle görüyoruz. Memleketin her tarafında Umur-ı Havaiye’ye ithaf edilen ehemmiyet ise artık bu terakki ve tecdit mesaisinde bâd-ı teşvik olacaktır. Tayyarecilerimizin harp sahnelerinde gösterdikleri kahramanlıklara şahit olduktan sonra bu defa da bu şanlı asil hava gençlerinin sanat ve ihtira sahasında şahane eserler vücuda getirdiklerini memnuniyetlerle istihbar ettik. Harbi Umumi’de, İstiklâl Mücahedesinde fedakârane îfa-i vazife etmiş,…

  • Atatürk’ün Konyalı manevi anne ve babası: Hacı Hüseyin Ağa ve Hanımı

    Halk arasında Gazi Paşa’nın manevi anne ve babası olarak bilinen, Gazi’ye “oğlum” diye hitab eden Konyalı iki yaşlı Türk köylüsü hakkında basın arşivinden derlediğim bilgiler aşağıdadır. Konya, 6 Ocak, (hususi muhabirimizden) Gazi Paşa bugün saat iki buçukta Abditolulu Hacı Hüseyin Ağa’yı kabul etmiştir. Hacı Hüseyin Ağa Gazi Paşa’yı kendi evine davet etmiş, Paşa’da gününü tayin etmeyerek geleceğini vaat etmiştir. Hüseyin Ağa Paşa Hazretleriyle hasbıhalde: “İsmet Paşa’dan köylüye tohum ve öküz istedim, esirgemedi. Paşam sen de bir kanun yapılmasına sebep ol.” diye ricada bulunmuştur.” Vakit gazetesi, 8 Ocak 1925, sayfa: 2 “Konya, 11 Ocak (hususi muhabirimizden) Gazi Paşa hazretleri yarın birçok heyetleri kabul ettikten sonra Hacı Hüseyin Ağa’yı hanesinde ziyaret edecek…

  • Atatürk ve Psikoloji

    Atatürk ve Psikoloji

    İbrahim Alâettin Gövsa: “Atatürk ve Psikoloji” başlıklı yazısında Atatürk ile ilgili anısını şu cümlelerle anlatıyor: “Vefatından tam on sene evvel, 1928 Ekim ortalarında bir akşamdı. Sofra Büyükada’da Yat Kulübü’nün bahçesinde kurulmuştu. Gece yarısından sonra saat bir buçuk, iki vardı. Ben bahçenin bir köşesinde uzaktan onun durup dinlenmek bilmeyen neşeli ve sevimli hareketlerini hayranlıkla seyrediyordum. Bir aralık gözü bana ilişmiş olacak, işaret etti, yaklaştım. Sofrada karşısına tesadüf eden emrettiği yere oturdum. Kendine mahsus tatlı bir tevazuuyla iltifat ve ikram ettikten sonra bir müddet başkaları ile ve başka meselelerle meşgul oldu. Sonra bana döndü. Lâtife etmek ve sarmak için bir vesile hazırlamak istediğini hissediyordum. Cennetmekânın sohbetlerine daima tatlı bir çeşni karıştıran merhum…

  • Türkiye’nin ilk Kadın Paraşütçüsü: Yıldız Eruçman

    Magazin yalan dolanları ile sahte şöhret sahibi olmuş; baldır bacak göstermekten başka hiçbir hüneri olmayan. Milletimizin ahlakını bozmaktan başka bir işe yaramayan nice fuzuli isimler. Yılışık sevimsiz yüzler, Atatürk düşmanı meczuplar vardır ki; ne yazık ki bu yüzleri hepimiz ezbere biliriz. Oysa Türk milletinin yetiştirdiği çok sayıda değerli ve nitelikli insan var. Milletine öncülük yapmış idealist değerlerimiz var. Yeni yetişen nesillerin örnek alacağı tarihimizde nice önemli şahsiyetler var. Ancak ne yazık ki bu değerli insanların yaptığı hizmetler hiç bilinmez ve isimleri hiçbir zaman hatırlanmaz. Fotoğraflarını ise hiç kimse tanımaz. Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor: “Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir…”…